New York belediyesi, Başkan Michael Bloomberg’in çabalarıyla, eğlence yerleri ve fast food lokantalarda büyük boy şekerli içecek satışını yasakladı. Yasağın ortaya çıkışıyla birlikte tartışmalar alevlense de şekerli içecekler ilk kez hedef tahtasına konmuyor.
Şekerli içeceklerin, içerdiği asit ve yüksek şeker oranıyla sağlığa olumsuz etkileri olup olmadığı yıllardır tartışılıyor. Hatta kimi durumlarda bu içecekler, oldukça ağır sağlık sorunlarından sorumlu tutulabiliyorlar. Fakat bunlardan en çok göze çarpan, obezite. İçerdikleri yüksek şeker yüzünden çok fazla kalori içeriyorlar ve hiçbir doyuruculukları yok. Dolayısıyla sağlık konusunda hassasiyeti olanlar bu içeceklerden uzak durmaya gayret ederken, doktorlar ve beslenme uzmanları da benzer sorunlar yaşayanlara, ilk olarak bu tür içeceklerden uzak durmasını öneriyor.
New York belediyesinin bu kadarından çok önce, “sıfır kalori” içeceklerin zorunlu tutulup tutulmaması gerektiği zaten tartışılıyordu. Bazı firmalar böyle bir zorunluluğu beklemeden bu tür içecekler piyasaya sürmeye başladı. Çünkü bu tartışmalar her şeyden önce, şekerli içeceklerden uzak durmaya çalışan bir tüketici kitlesi ortaya çıkarttı.
Amerikan kamuoyu ise konuyu, oldukça çok boyutta ele alıyor. Kimileri böyle bir kararın özgürlükleri kısıtladığını düşünürken; kimileri de, asıl bu tür içeceklere izin verilmesinin özgürlükleri kısıtladığını iddia ediyor. Buna dayanak olarak da obezite ve tip 2 şeker hastalığına yakalananların ekonominin sırtına yüklediği fazladan yükü gösteriyorlar.
Kimileriyse konuya, bu tür içeceklere fazladan vergi koymak gibi çözümlerin daha mantıklı ve adil olacağı görüşünde. Benzer görüşü savunanlar ayrıca, büyük boy içecekleri yasaklamanın, uygulamada hiçbir çözüm getirmeyeceğini, insanların birden fazla küçük boy içecek alarak sorunu çözeceğini iddia ediyor.
İnsan psikolojisi hesaba katıldığında, ürün ve porsiyon boylarını küçültmenin işe yarayabileceği ortada. Beslenme uzmanları da hastalarını, ilk olarak porsiyon boylarını küçültmeye ikna etmeye odaklanır. Dolayısıyla ilk zamanlarda, birden fazla küçük boy içen birinin, zamanla daha az meşrubat içmeye alışacağını düşünmek için geçerli sebepler var. Zaten genel olarak, Amerika’daki porsiyonların büyüklüğü de yakın zamanda tartışmalara açılmış bir konu. Bu da Amerikan otoritelerinin, porsiyonlara ilk kez müdahale edişi değil; okullarda yiyecek satışı yapan firmaların, ürünleri içindeki yağ miktarını ve kalori değerlerini denetleyici kurumlara bildirmesi zorunluluğu var.
Amerika’da, 32 oz (ounce) boyutunda, yani yaklaşık bir litrelik porsiyonlarda satılan meşrubatlar var. Bunlar da yaklaşık 400 (kilo) kalori ediyor ki bu da tüm bir öğünde alabileceğiniz enerjiyi, yalnızca içecekten alabileceğiniz anlamına geliyor. Amerikan halkının, yaklaşık %36’sının obez olduğu düşünülünce de bu tip önlem veya düzenlemeler haklı görülebiliyor.
Sağlık, özgürlük ve ekonomi gibi bakış açılarını temel alan tartışmalar süredursun; sonuçta uygulamanın başarılı olup olmayacağını ya da gelişmiş toplumların kâbusu hâline gelen, obeziteyle mücadelede işe yarayıp yaramayacağını zaman gösterecek.