Diyet

25 kiloyu nasıl vermeye başladım?

1.86Kviews

Herkese merhaba, ben Ayşegül! Bugün sizlere tatlı yemekten nasıl vazgeçtiğimi ve buna bağlı olarak nasıl kilo verdiğimi anlatacağım.

Şimdiye kadar size, kendimi zayıf hayal ettiğimi, her gece uyumadan önce diyetimi sürdürebilmek için ettiğimi yazdım. Her işin başı sağlık olduğu gibi zayıflamanın başının da su içmek olduğunu öğrenip günde 2,5 litre su içmeye başladım. Metabolizma hızlandıran, kilo verdiren bitkisel çayımı her gün yapıp içiyor; bu sırada da kabızlık sorunumdan kurtuluyordum.

Yemek krizlerimi önlemek, ayda 4 kiloya kadar yağ kaybetmek için, ikindi vakti ve gece uyumadan üç saat önce bir bardak süte bir çay kaşığı tarçın ekleyip içiyordum ve sadece bu yaptıklarım sonucunda haftada 1,5 kilo kaybetmeyi başarmıştım. Haftada 1,5 kilo vermek, ayda 6 kilo vermek demekti ve bu süper olacaktı.

Zayıflama hikayemi okuyan birçok kişinin benden diyet listesi beklediğine eminim ama size şunu en baştan söyleyeyim: ben diyet listesiyle 25 kilo vermedim! Zihniyetimi tamamen değiştirip zaten evimde pişen, kendim yapıp işyerime götürdüğüm yemekleri yiyerek zayıfladım. Elbette yemek yerken ve pişirirken dikkat ettiğim çok önemli kurallar vardı.

Örneğin, yemeklerimi sızma zeytinyağıyla pişiriyor, her bir yemeğe bir tatlı kaşığından fazla yağ koymuyordum. Kabul edelim ki vücudumuzda zaten tonlarca yağ var ve gerekirse onu kullanırız, dışarıdan daha fazlasını almaya gerek yok. Ama hiç yağsız da olmaz; bazı vitaminler yağda çözündüğü için yağ da lazım ve onu sızma zeytinyağıyla hallediyorum.

Geçenlerde Canan Karatay’ın katıldığı bir seminerde ‘sızma zeytinyağı 25 lira, biz nasıl alalım?’ diye tepki göstermişti bir kadıncağız… Ülkemizde çeşit çeşit, kalite kalite yağ var; 25 liraya da satılıyor 50 liraya da… Önemli olan bütçenize uygun, en iyi olanını bulabilmektir. Zaten her yemekte bir tatlı kaşığı kullandığımız için bir litre yağ o kadar uzun süre gidiyor ki şaşıracaksınız.

Bu arada ben, pazardan Manisa’daki köylülerin yaptığı sızma zeytinyağının kilosunu 10 liraya alıyorum. Tadı o kadar lezzetli ki yemeklerim daha bir güzelleşti. Salatalarıma da yarım tatlı kaşığı yağ koyuyor, sirkeyle tatlandırıyorum. Eskiden olsa zeytinyağı nasılsa sağlıklı deyip salatama boca ederdim.

O zamanlar neden kilo veremediğimi anlıyordum: yediğimin, içtiğimin ölçüsünü kaçırıyordum. Örneğin kuruyemiş nasılsa sağlıklı deyip günde 2,3 avuç yiyordum. Beyaz peynir sağlıklı deyip 2,3 dilim yiyordum. Bir de kendime ‘diyet yapıyorum’ diyordum. Sonra da kilo veremediğimi, hatta aldığımı görünce diyetlerden, kendimden nefret ediyordum.

Şimdi çok çok iyi anlıyorum ki hayatta her şeyde olduğu gibi beslenmede de ölçü ve denge çok önemliymiş. Artık buna çok dikkat ediyor ve ödüllerimi de kilo vererek topluyorum. Demek ki neymiş? Bir yiyecek, içecek sağlıklı diye ondan tonlarca yemeyecekmişiz.

Çayımdan, kahvemden şekeri tamamen kestiğimi söylemiştim. Yemeklerime artık hiç tuz eklemiyorum. Tamam, kabul ediyorum ilk zamanlarda tatları saman gibi geliyordu ama şimdi tuzsuz yediğim her yemeğe bayılıyorum hatta dışarıda içine şeker veya tuz konmuş yemek yediğimde ‘bu ne ya zehir gibi!’ diyorum. Tabii ‘zehir gibi’ demem, asla tesadüf değil! Tuz ama özellikle şeker, bizim düşmanımız, bizi zehirliyor. Bunu çok ama çok iyi anladım. Artık düşmanım şekerin her türlü halini biliyor ve kendimi ondan koruyorum.

Bizim bir tanecik, çok değerli bir organımız var: karaciğer… Yediğimiz, içtiğimiz her şeyin sindirilmesi, hormonların salgılanması, ödem üretmemiz, zayıflamamız hep bu şahane organımız sayesinde oluyor ve ona çok çok iyi bakmamız gerekiyor. Allah esirgesin tabii böbreğimize bir şey olsa, bir tane daha var deyip idare edebiliriz ama karaciğer öyle mi? O bir tane! İşte o benim de bir zamanlar bayıla bayıla yediğim tatlılar var ya karaciğerimizi mahvediyor!

Gözünüzün önünde canlansın diye şöyle anlatayım: vücudumuzdaki organların hepsini bir aile olarak düşünün. Kalp, böbrek, bağırsaklar, mide… Bunların hepsi kardeş diyelim. Beyin ve karaciğer de ailenin reisleri oluyor. Bana göre ailenin annesi karaciğer çünkü en çok fedakarlık ve görev ona düşüyor. Aranızda bu yazıyı okuyan anneler vardır mutlaka, anne olmanın ne kadar zor ve kutsal olduğunu bilirsiniz.

İşte karaciğerimiz de vücudumuzun anneliğini yapar, bizi her şeyden korur, sever, kilo vermemizi sağlar, ruh halimizi düzenler. Nasıl ki annemiz bizim için gereken her şeyi yapıyorsa, karaciğerimiz de öyledir. Fakat o şekerler var ya ailenin düşmanı gibidir!

Gelip annemizi yani karaciğerimizi döverler! Gerçek hayatta birinin annenize söz söylemesine, el kaldırmasına izin verir misiniz? O halde vücut anneniz karaciğerinizi de kendi ellerinize vücudunuza soktuğunuz şekerlerin dövmesine izin vermeyin. Anlatabiliyor muyum? O pırıl pırıl paketli şekerler, yemeden duramıyorum dediğiniz çikolatalar ve içinde şeker olan her tür hazır gıda karaciğerimizi, vücudumuzun annesini dövüyor, öldürüyor. Yapmayın, şeker tüketmeyin!

O rengarenk paketlerdeki kekler, şekerler sizi hasta eder. Genç yaşınızda diyabet, kemik erimesi, karaciğer yağlanması gibi türlü hastalıklarla sürünmek mi istersiniz yoksa gönlünüzce gezip eğlenmeyi mi? İşte beslenmeniz bunu doğrudan etkiliyor ve ben Ayşegül, eskiden aşık olduğumu zannettiğim o kahrolası tatlılardan tamamen uzaklaşarak kendime sağlıklı, hareketli bir hayat inşa etmeyi seçtim.